Gün doğarken insanın içine bir hakikat dokunur:
Ahlakın da, merhametin de, adaletin de bir kumaşla, bir örtüyle, bir şekille ilgisi yoktur. Çünkü insanı insan yapan görünüşü değil, içindeki sesin tertemiz kalabilmesidir.
Bugünlerde bazıları bir başörtüsünü, bir makamın anahtarı gibi kullanmaya kalkıyor. Sanki örtü takanı otomatik olarak “ahlaklı”, takmayanı “eksik” gören bir anlayış sinsice dolaşıyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki başörtüsü, imanlı insanların boynundaki bir şeref nişanıdır; siyasi hesapların rafında duran bir aksesuar değildir.
Ve yine hepimiz biliyoruz ki örtülü olup da merhameti unutan, adaleti hiçe sayan, makam hırsıyla perdesini yırtan insanlar da var; tıpkı örtüsüz olup da kalbi rahmetle, vicdanla dolu nice insan olduğu gibi.
Ahlakın kıyafeti yoktur.
Kadın kolları başkanı olacak kişinin de başını kapalı olmasında bir mecburiyet yoktur; başını kaldırıp hakikate bakabilmesinde vardır.
Bir kolu değil, bir milleti temsil edecektir çünkü.
Bu makamın sahibi, ister örtülü ister örtüsüz olsun;
çalışkan olacak, dürüst olacak, derdi memleket olacak.
İnsanların yarasını saracak, hançerini değil.
Sözüyle değil, özüyle güven verecek.
Davasını unutanların gölgesine değil, hakikatin ışığına yaslanacak.
Çünkü bir toplumun umudu, bir kadının başında taşıdığı örtüde değil; o kadının yüreğinde taşıdığı adalet, vicdan ve emek aşkındadır.
Başörtüsüne gönülden inananlara yapılacak en büyük saygısızlık, onu siyasetin aleti hâline getirmektir.
Gerçek saygı ise şudur:
Her kadının ahlakına, emeğine, liyakatine bakmak; şekline değil, yüreğine bakmak.
Yeni gün böyle bir anlayışa doğsun.
Böyle bir sabahın bereketi, kumaşta değil; insanın vicdanında olsun.
